Bir Edincik masalı

edincik

Bir diyarı masalsı görmek, orayı sevmekle, dinlemekle olur. Popüler tabirle insanın ruh haline ya da kurulan hayallere göre değişir bir beldenin etkileyiciliği. Yaşananlar yahut anlatılanlardır çoğu kez bir memleketi masallaştıran. Mesela, dedesinin yaşadığı köyü onlarca yıl sonra gelip gören ve ardından kısa belgeselini çeken Ermeni bir torun için, sadece defalarca anlatılmış bir masaldı belki Edincik… Bunların yanında hele bir de çocukluk anılarıyla doluysa zaten bir masal olur o diyar.

‘Düğün yeri gibi’ sıfatını hak etti otobüsteki konuşmaların uğultusu. 15 dakikalık Bandırma-Edincik yolculuğunda birçok insanın hayatından kısa kesitlere kulak misafiri olduk. Buna vesile olan, herkesin birbirini tanıması ve kısa sürede paylaşacak çok şeyi olmasıydı. Velhasıl mavi zemine beyaz harflerle ‘Edincik’ yazılı tabelayı geçiyoruz ve sağ tarafımızda Osmanlı dönemine ait çok sayıda kitabe ve işlemeli mezar taşının bulunduğu mezarlığı da geride bırakarak meydanda iniyoruz otobüsten. Bir beldeye göre hayli fazla kahvehane var, Arnavut kaldırımlarıyla döşeli kavşağın etrafında dizili. Saatlerini ayırdığı zeytinliğinden henüz gelmiş, çamurlu kumaş pantolonu ayağında, sigarası elinde iskemleye oturmuş adamlarla dolu her masa bu kahvehanelerde. Pek turistin uğramamasındandır herhalde, yeni gelen birinin ‘kimlerden’ olduğu çıkarılmaya çalışılır ve haliyle gözler gelenin üzerindedir o anda.

DEVAMI BURDA