İnsan’ım ben ya hu!

Kanuni’nin Fransuva’ya yazdığı mektubu dile getirerek zihinlerdeki cihanşumul Fransa’yı ‘çocuk’ gördüğümüzü kendimize ispat ettiğimiz bugünlerde anayasa için birleşemeyen meclis partilerinin tek yumruk olması ‘gözlerimi yaşarttı’ diyemem. Önünde sonunda siyaset işte… Büyüyen Türkiye, 1915 dosyasını kendi masasında açarak küçülmek yerine, X ülkesinde soykırım yasasının geçmemesi gerektiğini savunarak hızlı bi gelişme göstermiş oldu bu çıkışıyla. Katılmayan var mı? RTE’nin sık kullandığı tabirle belki Fransız’ın ‘Fransız’ kaldığı bir olayı, kendi gündemimize ‘bomba’ gibi düşüren medyanın da nasıl bir ivme kazandığını ve son zamanlarda yalan tarih sayfalarını açarken, 1915’in tarihteki tek doğru olduğu gerçeğini bize gösterme gayretlerini de es geçilmemesi gereken yersiz bir başarı buluyorum…

Sorun nedir? Dersim’i siyasetçilere bırakarak masaya yatırabildik, tartışabildik, niye 1915’i siyasetçiler yerine tarihçilere bırakalım? Tarihçilere bıraktık diyelim, birinin pembe dediğine diğeri sarı diyorsa, nasıl anlatılacak bu olay? Tarih de siyaset sonuçta. Herkesin bir tarihi var. Sarkozy’nin dedesinin Osmanlı’ya sığındığını söyleyerek ne kadar büyük bir devlet olduğumuzu ispatladık da, madem o kadar haktan yanayız şu Ermeniler’e noldu? Cevap; İber yarımadası’ndan gelen Yahudiler’e kapılarımızı açtık biz.

Anlamam. İttihat ve Terakki zihniyetini köküne kadar eleştirdiğimiz şu günlerde, hatırlatmak isterim 1915’teki ‘felaket’i yaşatan zihniyet kimdi, neydi? Ha, yanlışım varsa biri bana doğruyu anlatsın… Talat Paşa, 1915 civarı Rumeli’den gelen muhacirlerin yerleştirileceği yerler için “Muhacirleri Zor’a gönderecek olursak, orada cümlesi açlıktan ölecekti.” dediği rivayet olunur. Bu sözün üzerinden bir yıl geçmeden o kadar Ermeni niye Zor’a zorunlu göçe tabi tutuldu? Dikkat, gönderilen bölgenin adı Zor. Ve hala Deyr-ez Zor olarak bilinir. Şunu söyler hep tarihi masum Türkiye, ‘Ermeniler Ruslarla işbirliği yapıyordu.’ (masum tarihimizin son 90 yılında, Dersim, İstiklal Mahkemeleri, 6-7 Eylül olayları, Trakya’da Yahudilere yapılanlar, birkaç adet darbe, başbakan idamı, sağ-sol kavgaları, Çorum, Maraş, Sivas, Bağbağlar’da yaşananlar vb sayısız canlara mal olan sorunlar yer alıyor. Hatırlatmak istedim. Çünkü, çok masumuz biz. Tıpkı tüm insanoğlu gibi. Fransızlar da masum tabi.)Konuya geri dönecek olursak, hay hay, peki Erzurum ve Van civarındaki Ermeniler arkadan vurdu Osmanlı’yı, Niğde, Bursa, Kastamonu’dakilerde mi Ruslarla iş mi çeviriyordu? E nerde Osmanlı’nın son zamanlarında bile olan ‘yüce’liği. Fransa’daki tiyatroyu iptal ettirebilme kuvvetine sahip son Osmanlı, sınırdaki değil, ta nerdeyse göbeğindeki halkıyla da mı baş edemiyordu? Neyse, Allah devletimize zeval vermesin. Devlet’in bekası için insan yok edilir. Sorun yok. Hele şu günlerde, bu tartışmanın iki militarist devletçi zihniyetin hakim olduğu Fransa ve Türkiye arasında olması komik. Gerçi Fransa bize nazaran daha bi’ çabuk atlattı sayılır o günlerini. Sonuçta, Türkiye Cumhuriyet’i olarak üstadımız Fransa Cumhuriyeti’ydi. Değil miydi ya da?

Bu sorun ne siyasi, ne tarihi. Tamamen insani. 1915 ‘Ermeni’ sorunu değil, bir ‘insanlık’ sorunu. Benzerleri, Rumeli’den göç eden Türkler içinde yaşandı, illa söylemek gerekirse gündemimizde önemli yer işgal eden Fransa da işledi bu suçu. Kısacası sen de yaptın, ben de… Ne zaman insan olduğumuzu idrak edebilirsek ki, edebilir miyiz bilmiyorum, o zaman ne ‘Ermeni’ ne ‘Türk’ kalmaz, insan kalır geriye. Sevgililik, arkadaşlık, kardeşlik nidalarına girmeyi gerek görmüyorum. Ya hu, ırk nedir ki? Kendi isteğimiz ile seçtiğimiz futbol takımı fanatizmini anlamayan ben kendi seçmediğim bir ırk adına nasıl faşistlik yaparım. İnsanım ben ya hu!

Fatih